25 Temmuz 2010 Pazar

Kosova-Prizren bir Türk şehri

Priştine'den Prizren'e gitmek için bindiğim otobüs hemen hemen dolu gibi. Otobüste çok güzel Kosova parçaları çalıyor. Bir tanesi çok hoşuma gitti  parçayı googlede aratırasanız "Aurela Gaçe ft Dr.Flori & Marsel - Origjinale"  yazmanız yeterli. Dinlemenizi tavsiye ediyorum. İlerledikçe yoldan yolcu almaya başlıyor. Kendimi Türkiyede dolmuşta gibi hissediyorum. Yol ücreti toplanıyor. Ücret 4 Euro. Priştine -Prizren arası 70 km yazıyor tabelada. Tek gidiş tek geliş bir yol. Muavin yolda yememiz için SAFA gofreti dağıtıyor. Tabiki Türk malı. Yolun geçtiği vadi inanılmaz güzel. Her yer yeşil. Saat 16:20 de Prizren Otobüs Terminalindeyim.
Kosova-Prizren Otobüs Terminali

Terminale girmeden önce dikkatimi çeken bir parka doğru yürümeye başlıyorum. Burası Fatih Sultan Mehmet döneminde 1455 yılında yaptırılmış olan bir Namazgah ( Namazgah: Üstü açık namaz kılınan yer demek ). 2002 yılında Türk Barış Gücü ve diğer kurumlarımızın iş birliğiyle restore edilmiş. Duygulanmamak elde değil. Askerimizin yaptıklarıyla gurur duydum. Sağolsunlar. 
Kosova-Prizren Namazgah Restorasyonuna Katkı Verenler
Kosova-Prizren Namazgah ve Melih Gökçek:)
Kosova-Prizren Namazgah
Şehrin Merkezine giden yol olarak tahmin ettiğim yolda yürüyorum. Üzerinde Aksaray yazan bir bakkala dalıyorum. Çoğu Türk olan bu şehirde Türkçe konuşmanın keyfini sürüyorum. Çok tatlı bir sohbetten sonra oradan merkeze doğru yürüyorum. İlk olarak Ahmet Bey Camiini görüyorum. Caminin içine giriyorum. Sonradan  Arnavut olduğunu öğrendiğim bir Genç merhaba nerden geldiniz diye soruyor. Türkiye deyince daha iyi Türkçe bilen Müezzini  çağırıyor. Namazgahı gezdiğimi ve tarihi binalarlarla ilgilendiğimi anlatıyorum. Arnavut olan genç ben de çok iyi kitaplar var Akşam Namazında burda olursanız size getiririm diyor. Ben de Akşam olmasa da Yatsı Namazında gelebileceğimi söylüyorum ve ayrılıyoruz.
Kosova-Prizren Ahmet Bey Camii -İç
Kosova-Prizren Ahmet Bey Camii -Dış

Prizreni ikiye ayıran bir kanal ve içinde çok da kuvvetli akmayan bir çay var. Bu çay'a Bistiritza diyorlar. Bu kanalı takip ederek ileride gördüğüm taş köprüye doğru ilerliyorum.
Bistiritza
Kosova-Prizren Taş Köprü

Taşköprüden karşıya geçtiğinizde ismini daha sonra öğrediğim ve Prizrenin en güzel yerine Şadırvan'a geçmiş oluyorsunuz.
Taşköpürden Şadırvan Tarafına bakış
Kosova-Prizren Şadırvan
Kosovada hala Arnavut Bayrağı

Kosova'nın en ünlü Camisi Sinan Paşa Camii. Şuan Restore edilen caminin içini görememek beni kahretti.
Sinan Paşa Camii

Sinan Paşa Camii Restorasyonu Hakkında Bilgi Tabelası

 Saat ilerleyince karın açlığı ile yemek yiyebileceğim bir yer arıyorum. Her yerde köfte-kebap dükkanları var. Birine giriyorum. Tabik sahibi bir Türk. Samet Abi. Samet Abi Türkiyeden geldiğimi duyunca. Çok mutlu oluyor. Baan kaçtane köfte istediğimi soruyor ( burada porsiyon kavramı yok) 5 tane ver be abi diyorum. Köfteler olurken bana Ergenekondan tut, Terör eylemlerinde Şehit olan Askerlerimize kadar bisürü şey soruyor ve beni çok şaşırtıyor. Buralarda devamlı TRT Türk izliyoruz diyor. Hala bağlarını bizden koparmamış bu güzel insanlarla tanışmak beni çok mutlu ediyor. Yemekten sonra kaç para abi diyorum. "ben senden para almam diyor"  kesinlikle olmaz diyorum ve masanın üzerine bişeyler bırakıyorum. Bana otel olarak Teranda diye bir yeri öneriyor. Sahibi Türk diyor beğenirsen kalırsın diye ekliyor. Vedalaşıyoruz ve oradan ayrılıyorum. 

Samet Abi
Tekrar Şadıravan tarafına doğru yürürken bir kilise dikkatimi çekiyor. Mimarisi çok güzel. İçeri giriyorum ve çok şanslıyım ayin var. Daha önce herhangi bir ayine katılmamıştım merakla arka sıranın birine oturarak ayini izliyorum. Dua ediyorlar ve arada bir Rahibin komutlarıyla ayağa kalkıp oturuyorlar. Tabiki ben de Osmanlı hoşgörüsüne ve saygısına bianen onlar ayağa kalktıklarına ayağa kalkıyorum. Ne güzel iki dinin de burada sorunsuzca yaşamlarını sürdürebilmesi. Kilise de inanılmaz güzel heykeller var ( İsa ve Meryem  ), işlemeler harika.Yaklaşık 1 saat sürüyor ayin. Bu ayinle ilgili çok uzun notlar aldım ama zaman olmadığı için burada yazmayacağım. 
Klisenin ismi kril alfebesiyle yazdığından okuyamadım
Ayinden bir görüntü
Buradan ayrıldıktan sonra Sinan Paşa Camiinin hemen arkasında. Episcopal Church of St. George isimli Avrupa Komisyonu tarafından restore ettirilin bir başka Kliseye güvenlik görevlilerini ikna ederek giriyorum.
Episcopal Church of St. George-İç
Episcopal Church of St. George- Dış 1
Episcopal Church of St. George- Dış 2
Akşama doğru Şadırvanı,  Prizren Kalesini ve Kalenin hemen yakınıdaki tarihi kliseyi izliyorum.


Akşam olduğunda Şadırvanın olduğu yerde kafeler doluyor. Çok güzel bir ortam oluşuyor.Garsonla muhabbet ediyorum. Köprülerin isimlerini soruyorum Hakan'a . Bana sayıyor tek tek "Taş Köprü, Alman Köprüsü, Cevriye Köprüsü, Kırkpınar Köprüsü, Çentra ve Maraş Köprüleri". Masada dikkatimi çeken küçük bir detay içtiğim su Hamidiye:)

Oradan kalkıp daha önce Yatsı Namazında kitap almaya gideceğim Camiye doğru yürümeye başlıyorum.  Namaz bittikten sonra Müezzinin yanına gidiyorum. Hoşgeldiniz diyor. Arkadaş Yatsıya gelemedi diyor. Ben de "hiç önemli değil sadece geleceğim dediğim için geldim" diyorum. Müezzin olmaz diyor. Telefonla arkadaşı çağırıyor. Arkadaş, Altay Suroy RECEPOĞLU'na ait Prizren'de Türk Dönemi Kültür Mirası (2009) adlı kitap ile KosovaTürk Tugayı tarafından bastırılan Namazgah  isimli kitapçığı getiriyor. Benim için altın değerinde olan bu kitapları görünce şükranlarımı sunuyorum bu güzel insanlara. Müezzin ve lise son sınıfta okuyan bir gençle cami avlusunda sohbete başlıyoruz. Genç, Türkiyede Üniversite okumak istediğini fakat Türkiyenin 100 kişilik kontenjan ayırdığını ve bu işin zor olduğunu anlatıyor. İşte orda anlıyorum başka ülkelerden gelmek isteyipte güzel ülkeme gelemeyen gençlerin halini. Bu gençlere kucak açmazsak başkaları onları istedikleri şekilde yetiştirecek. Önce dillerini, sonra dinlerini, sonra da kültürlerini unutacaklar. Müezzinle konuşmaya başlıyoruz. Kosavalı kızların durumundan şikayet ediyor. Almanyada oturan kız kardeşim uzun süre sonra Kosovaya geldi diyor Müezzin. İnanamadı bu nasıl bir değişim bu nasıl bir yaşam bu nasıl giyim tarzı diyerek şaşkınlığını anlattı diyor.Artık geç oldu bana müsade diyorum ve izin aldıktan sonra Teşekkür ederek Teranda oteline doğru yol alıyorum.

Otele ulaşıyorum. Hemen Sinan Paşa Camiinin karşısında. Civardaki en yüksek yapı. Sanırım 9-10 katlı. İçeri girdiğimde beni bir Türk karşılıyor. Onunla da muhabbet etmeden olur mu:)) Çenem düşmeye görsün:)) Neyse 25 Euro karşılığında bir oda da kalıyorum. Otel çok bakımsız, klima yok, temizlik iyi değil.. Neyse artık girdim  diyorum ve yatay geçişe geçiyorum:)

Sabah erkenden uyanıyorum. Dışarıda bişeyler atıştırdıktan sonra. Dün uzaktan gördüğüm yamaçtaki klise ile kaleye doğru yürümeye başlıyorum. Çok güzel bir yol ve 20 dakikaklık tırmanma maratonum başlıyor:)
Kale'ye çıkış yolunun başlangıcı
Galiba kale sokağı yazıyor:)

Bu klisenin adını malesef öğrenemedim
Klise inşaatında çalışan Türk görmüş masum köylü çocuk:)
Robin Hood çıksa şaşırmazdım, çok güzel bir yol
Girsem mi ki bu ağaçlardan oluşmuş tünele
Kale yavaş yavaş görünmeye başladı
İşte kale kapısı:)
Veee kaleyi fethediyorum:)

Bu kadar güzel bir tırmanış olmaz. Mutlaka zor da olsa kaleye çıkmalısınız. İnanılmaz bir manzara. Eskiler strateji uzmanıymış. Şehrin her noktasına hakim bir bölge burası.
İşte size Kosova-Prizren Kalesinden şehrin görüntüleri...
Yok böyle bi yer
Küçük bir yer sandığım Prizren
Bu ayak bana ait:)
Üstü açık klise
Yeşilin her tonu buralda
Birbirini sevenler kalenin bu taşlarına isimlerini yazıyorlar.
Tarihi yaşıyorsunuz..


Kaleyi gezmiş olmanın verdiği mutlulukla artık Arnavutluk-Tiran'a  gidebilirim. Prizrenden Tiran'a günde iki kez otobüs var. Sabah 7:00 ve Akşam 16:30. Öğlene doğru Prizren Terminalindeyim. Biletimi alıyorum (10 Euro). Daha 3 saat var. Sırt Çantam ağır olduğu için  bilet aldığım yere bırakıyorum. Artık daha rahatım. Amacım Türk Tugayını bulmak ve onlara Prizrende yaptıkları için teşekkür etmek. Biraz yüdükten sonra bir iki dükkana soruyorum. Uzak diyorlar. Üzülerek vazgeçiyorum. Tekrar çarşıya çıkıp birşeyler içip yedikten sonra gariptir ama bir cenaze namazına katılıyorum sonra tekrar terminale geliyorum.
Tanıştırayım not defterim ve Taşköprü :)
O cami
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı , Nasibinde varsa Allah Türkiyeden bir deliyi getirtirde Cenaze Namazına Cemaat Yapar

Tiran otobüsü para vermemek için  terminale girmiyormuş. Terminalin karşısında taksi durağının orda duruyor dediler. Ya sabır deyip taksi durağına doğru yürüdüm. Oradakiler otobüs burda mı duruyor derken iki turist bana yaklaştı ve siz de mi Tiran'a gidiyorsunuz dedi. Evet dedim. Biz de gidiyoruz ama otobüsün nerede duracağını bilmiyoruz dediler. Hemen bir Türk olmanın verdiği Lider duyguyla ben hallederim dedim ve bir büfeye sordum, tam olarak yerini öğrendim ve turist arkadaşları çağırdım. Ondan sonra aramızda inanılmaz bir samimiyet oluştu bu Alman Turistlerle.
Arkdaşlarımdan bazıları:)

Biz konuşurken Türk Askelerine ait jipler geçmeye başlayınca ben el salladım. Arkadaki jip durdu. Bir komutan indi ve Türkiyeden mi dedi. Acayip sevindim hemen yanına gittim. Tokalaştık, nereden geldiğimi ve ne yaptığımı anlattım. Namazgah için yaptıklarından buradaki hizmetlerinden dolayı çok sevindiğimi söyledim. Görevimiz dedi Komutan. Hadi Tugaya gidelim birşeyler ikram edelim size dedi komutanımız. Teşekkür ederek otobüsümün gelmek üzere olduğunu anlattım. Tabi Alman arkadaşlar şok halindeler. Çok gurur duydum beni çok onure ettiler. Komutanımıza tekrardan çok selamlar. Otobüs geldi nihayet, otobüse binince biletimi gösterdim doğru otobüs mü diye. Anlamadı, ön koltukta oturan bir kız ingilizce ben yardımcı olabilirim deyince ona anlattım durumu o da şoföre anlattı. Evet doğru otobüsteyim ama Alman Arkadaşların bileti bu otobüs için değil... Çok üzülüyorum ama yapacak birşey yok.. Tiran macerası başka bir başlıkta devam edecek:)) 

6 yorum:

Manolyak dedi ki...

Çok yalın ve güzel bir anlatım. Tebrikler Mehmet

Deli Yazılar dedi ki...

Teşekkür ederim efendim:)

Adsız dedi ki...

çok güzel ögrenmek ve görmek istediklerimin çogunu ögrenmiş oldum kısmet olursa bigün giderim saglıcakla kalın

Deli Yazılar dedi ki...

Faydalı olduysa ne mutlu. İnşaallah siz de bizden bir parça olan Prizreni en kısa sürede görme şansına erişirsiniz.

osman özeren dedi ki...

sen bı kısmını gezmıssın kardes ben 2007-2008 yılları arasında orada askerlık yaptım helekı lion road (aslan yolunu) nu görmemişsin , morina gölünü gezmemişsin asıl türk köyüolan mamuşa köyünü görmemişsin

tunahan dedi ki...

Mehmet, geçen hafta Prizren'deydim. Senin yazın Prizren'le ilgili ilk gördüğüm yazıydı sanırım internette, dolayısıyla tekrardan teşekkürler bu paylaşımın için, sayende oraların güzelliğini öğrenmiş olduk da, gidebildik oralara.
Ben de genel bi yazı yazdım şimdi, bloga koydum, daha ayrıntılı 1-2 yazı da yazıcam inşallah.
çok selamlar