29 Temmuz 2010 Perşembe

Arnavutluk-Tiran

 Kosova- Prizrenden ( Prizren gezi notları için arşivden ilgili başlığa bakabilirsiniz) otobüse biniyorum. Alman arkadaşlardan ayrıldığım için üzgünüm. Ortalarda bir yere oturuyorum. Otobüs çok dolu değil. Hemen Pasaportlar toplanıyor ve bir kağıda pasaport bilgileri aktarılıyor. Otobüsün içi acayip sıcak. Nihayet saat 17:00 de hareket ediyor. İlginç bir şekilde yaklaşık 15 dakika sonra mola veriyor otobüs. Çok güldüm valla.. İniyorum otobüsten uzaktan birileri bana el sallıyor. Aaaa o da ne! bizim Alman arkadaşlar. Yanlarına gidiyorum. Onların otobüs daha önce gelmiş.
Otobüs çok sıcak klima yok diyorum, onlar bizim otobüste klima var istersen gel diye dalga geçiyorlar. Biraz gülüp eğlendikten sonra onların otobüslerinin hareket saati geliyor. Vedalaşıyoruz. Ben tek başıma bir masada oturup kahve içmeyi planlarken yan masaya 3 kişi oturuyor. Otobüse binerken bilet konusunda bana yardımcı olan kız ( konunun detayı için prizren notlarını okuyun) istersen bizim masamızda oturabilirsin diyor. İyi fikir biraz sohbet ederim diyerek kabul ediyorum teklifini. Tanışıyoruz, kızın ismi K.M ( ismini yazamıyorum çünkü benim bu tür notlar yazdığımı öğrenince benim ismimi yazma demişti, hakkında girmemek için yazmıyorum söz verdim ). diğer bayan Ablasıymış ve yanlarındaki erkekte ablasının nişanlısıymış. K.M  Fransadan gelen ablasını ve eniştesini Prizreni gezdirmek için bir günlük seyahate çıkarmış:) K.M ve ablası çok iyi ingilizce konuşuyor. Sohbet koyulaşmaya başladı. Kim olduğumuz, Neci olduğumuz vb.. konularda herkes bilgilendi:) Bir fincan kahve içtikten sonra hesabı istedim. Çok itiraz ettiler ve kabul etmediler. Sen misafirsin dediler. K.M. hesabı ödedi. Ya ben Türküm olmaz böyle şey falan ffilan desem de Meşhur Arnavut inadı kazandı. Neyse otobüse bindik. K.M. istersen yakına otur konuşalım sana Arnavutluğu analatayım deyince çok sevindim ve hemen sorularıma başladım. İlk olarak kenarında mola verdiğimiz bu gölün adı nedir diye sordum. Bu güzel gölün adı White Dirini gölü olarak geçiyormuş. Bu grubu Allah çıkardı karşıma. Bu kadar samimi ve düzgün insanları buralarda görmek çok güzel. K.M. Sonra Finans mezunu olduğunu ve akabinde master yaptığını anlatıyor. Türkiyedeki eğitim sistemini soruyor. Dilim döndüğünce anlatıyorum. Türk kültürü ile Arnavut kültürünün birbirine benzediğini fakat kendisinin Protestan olduğunu söylüyor çekinerek. Ben de ne güzel, Müslümanlar ve Hristiyanların beraber yaşayabilmesi diyorum. Çok seviniyor. Arnavutça da ve Türkçe de aynı olan kelimelerden bahsediyor. Mesela diyor: Beş, Pencere, Cuma, Eyvallah, Maşallah, Lokum, Baklava , İmam bayıldı :) ( ben bunu duyunca çok güldüm). Tabi klasik dil muhabbetti de yaptık. Mesela Arbavutça Evet : Poh, Hayır: Yoh demekmiş.  O kadar çok şey konuştuk ki, konuşmanın havası bozulmasın diye not alamadım. Ara ara sessizlik olduğunda camdan dışarıya bakıyorum. Doğa çok güzel, Prizren-Tiran arası yol harika. Bazı yerlerde çalışma var ama bu yolculuk süresini pek etkilemiyor. Saat 20:30 da Tirandayız ( 3,5 saat sürüyo yol). K.M. ye zamanın var mı diyorum, var diyor. Tiran meydanı bana biraz anlatırmısın diyorum. Tabiki diyor. Otobüs evlerinin çok yakınında duruyor. Bak Annem diyor. Ablası ve Nişanlısı iniyor. Annesi gelmiyormusun diye  işaret ediyor. Sonra geleceğim anlamında el işareti yapıyor. Otobüs 10 dakika daha gidiyor ve biz de iniyoruz. İşte harika bir meydan. Hava karardığı için birkaç resim çekiyorum. 



K.M. bana kısaca bu meydanı anlatıyor. Ben yarın sabah resim çekeceğim için makineyi kaldırıyorum. Saat 21:00 olduğunda acıktığımı söylüyorum. Bir lokantaya gidelim hem bir de kahve içeriz diyorum. K.M. beni güzel bir lokantaya götürüyor. Arnavutluk ile İtalyayı Adriatik Denizi ayırıyor. Birçok  Arnavut İtalyada çalışıyormuş. Dolayısıyla burada İtalyan külütürü de çok etkili. Bu yüzden ben de spagetti yemeyi düşünüyorum. Spagetti fena değil. Kahvemizi de içtikten sonra. Saat geç vakit olmadan K.M. ye seni evine kadar bırakacağım diyorum. Yürüyerek 20 dakikada evlerine geliyoruz. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Türkiyeye geldiğinde ben bu kadar misafirperverlik gösterebilir miyim bilmiyorum diyorum. Çok mütevazi birşekilde ben birşey beklemiyorum diyor. Hakikaten unutamayacağım bir dost kazandım. Galba iyi insanlar var olduğu için Dünya hala yok olmuyor, batıp gitmiyor.

Otel arıyorum. Saat 24:00 :) Neyse bir otel buluyorum. Sabah erkenden uyanmam lazım, çünkü yarın Üsküp'e gitmem lazım. Oradan da İstanbula döneceğim.

Güzel bir uyku ve hemen kendimi sokaklara atıyorum. Ordular ilk hedefiniz Meydan:)

ARnavutluk Tiran-Tirana Meydan

Tiran Meydan
 Küçük bir kafede börek yiyorum. Börek+su+kahve = 250 LEK ( LEK Arnavutluk para birimi). Buradan çıkıyorum ve ilerliyorum. Meydan da dün de gördüğüm Arnavutluğun Milli Kahramanı İskender Bey heykelini görüyorum. Heykelin bulunduğu kısımda çevre düzenleme çalışmaları yapılıyor.
İskender Bey ( Arnavutluğun Milli Kahramanı)

Çevre düzenleme çalışmaları bittiğinde meydan böyle olacak.

Bu tip bina çok fazla Tiranda
 Meydana yakın bir nokta da şimdiye kadar gördüğüm en güzel camilerden birini görüyorum. İlk kez bu kadar yoğun işeleme olan bir Cami görüyorum. Bu caminin ismi "Ethembeut Camii".

Ethembeut Camii
Ethembeut Camii- Duvarlarının büyük kısmında işlemeler var.

Süperrrr
 Cami ile ilgili çok resim çektim ama onları başka yerde sergileyeceğim. Neyse yürümeye devam ediyorum. Meydanda ağırlıklı olarak kamu binaları var. Çoğu Enver Hoca zamanında yaptırılmış. Devletin ihtişamını göstermesi açısında tabir-i caizse hayvan gibi binalar. Asıl dikkatimi çeken binaların önünde galiba polislerin beklemesi için yapılmış olan beton kulübeler. Çok ilginç.

Beton kulübeler
Yine meydana yakın bir noktada bir klise inşaatı görüyorum. Belki içeri alırlar diye merakla o tarafa doğru gidiyorum. Görevliye ben  İnşaat Mühendisiyim falan diyorum ama nafile yassagghh gardeşim imajı sergilenince ısrardan vazgeçiyorum. Ben de sizi Türkiye de Cami inşaatına sokmayacam görürsünüz diyorum :)) Şaka yaw:)) 
İşte o Kilise
 Tiranda caddeler inanılmaz geniş. Yaklaşık 5 şerit falan ( standart bir yol). Bu caddelerden birine girerek yürümeye başlıyorum. Cadde asfalt yerine klitli parke taşı ile kaplı. Caddenin sonunda bir bina görünüyor. Merakla yaklaşık 1 km uzaklıktaki bu yapıya doğru yürümeye balşıyorum. Caddenin kenarında bir park var ve bu parkta biraz oturuyorum. Bu parkın ismi Parkurinia. Çok güzel bir park. Parkta kalem satan çocuklardan 100 Lek karşılığında bir kalem alıyorum. Çocuklar çok mutlu oluyor.
Parkurinia
 Yol boyunca ilginç gördüğüm her şeyle ilgileniyorum. Bir kilise daha görüyorum.  Bu kiliseninde içine giriyorum. En şaşırdığım şey, kilisede dua etmek için yakılan mumların elektronik olmasıydı:)



İşte o mumlar

Ne olduğunu anlayamadım

Güzel bir kanal
 Yolun sonuna geldim işte karşınızda Politeknik Üniversitesi. Üniversitenin içine giriyorum. Elktrik ve Makine bölümleri var. Öğrencilerle sohbet ediyorum. İnşaat Mühendisliği var mı diyorum. İnşaat Fakültesi buraya çok uzak diyorlar. Tüh be diyorum. Nedir bu inşaatçıların çektiği. Pankart açarak protesto edesim geliyor:)
Politeknik Üniversitesi



Ünivesite Rektörlüğü ( Nolacaksa) :)


 Buradan da ayrılıyorum ve bir Arnavut camisine geliyorum. Burada birkaç kişiyle sohbet ediyorum. Yakınlarda domuz eti kullanmayan bir lokanta biliyormusunuz diyorum. Çok mutlu oluyorlar ve beni bir lokantaya yönlendiriyorlar.
İşte o cami, ismi alttaki resimde, hadi okuyabiliyorsanız okuyun
 

İşte o lokanta ( adı üstünde hallall:) )
Lokantadan çıktıktan sonra bilet almak üzere bir acentaya gidiyorum. Tiran-Üsküp arası 9 saat sürüyor. 19:30-04:00. Fiyat 20 Euro.  Daha sonra Arnavutluğun şaşalı meydanlarından arka sokaklara gerçek yaşama doğru yelken açıyorum. İşte oralar:

Berber

Amerikan Bayraklı Parti, Yazıklar olsun

Arka Sokaklar

Eski ama harika bir mimari

Varoşlar

Yok olan tarih

Banliyöler

Evet sonuç kısmına geldik:) Geniş caddeler, Büyük Yapılar,  Sevecen İnsanlar, Kadın Çöpçüler, Çingeneler, Trafik Kurallarına uymamak vb.. işte Arnavutluk.


6 yorum:

Adsız dedi ki...

parantezlere verdiğin degeri bana verseydin halı saha maçlarında şut oranım %20 ye düşerdi ve paslı oynama oranımda %20'den %80 lere çıkardı dikkatinize sn.mehmet ülger

seni tobb ailesi olarak kucaklıyor ve bırdaha ındırmıyoruz :)birdahaki gezinde beraber biryerlere gitme temennisiyle brezilya veya ispanya tercihimdir :)

Adsız dedi ki...

alttaki yorum tabisi bana ayittir BARBAROS KİTAPÇI

Adsız dedi ki...

üstteki yorum tabisi bana ayittir BARBAROS KİTAPÇI

Deli Yazılar dedi ki...

Barborosçum saol..

Gokhan Ak dedi ki...

Arnavutluğa gidipte dağda taşta karşına çıkan Envere Hoca'nın eşsiz mimari güzellikteki yapıtları olan Bunkerlere yer vermemeni yadırgadaım doğrusu.

Bu yazının Prizren-Priştina bölümlerini okduktan sonra Kosova turunu yapmak bize farz oldu. Kosova ve Arnavutluğu tekrar görmek istersen senide yazalım listeye...

Güzel gezi olmuş.
Tekrar gitmiş gibi oldum.
Ellerine ayaklarına sağlık.

Deli Yazılar dedi ki...

Gökhan Bey malesef yeterli iznim olmadığı için Arnavutlukta çok gezme şansım olmadı. Kısmet olursa seneye daha kapsamlı gezmeyi düşünüyorum. Kosova-Prizren gezilerim içerisinde en çok hoşuma giden şehir oldu. Mutlaka görmelisiniz. Selametle...